Ýþte o zaman, sevgili diye, dünya diye, hayat diye baktýðýnýz her boþluðu, artýk sadece sizin o yaralý benliðiniz doldurur. Nereye, hangi kalabalýk þehre gitseniz, peþinizden o ýssýz, o karanlýk ormanýnýzý birlikte götürürsünüz. Nereye gitseniz, kendinizi orada kaybolmuþ hissedersiniz. Yollarda kime rastlasanýz, çýkartýp onun fotoðrafýný gösterirsiniz. “Bu insaný tanýyor musunuz, buralardan geçti mi, onu gördünüz mü?” diye sorarsýnýz. Aslýnda kaybolan o deðil, sizsiniz; aslýnda, o, diye sorduðunuz, kendinizdir…