Bir yazarýn dul karýsý olmak, yaþananlar kadar yazýlanlarýn da aðýrlýðýný taþýmak demektir. Yazarýn ardýnda býraktýðý belgeler, yarým kalmýþ kitaplar, günlükler… kâðýdýn göreli ölümsüzlüðüne kazýnmýþ neþe, hüzün ve sürpriz dolu yaþam izleri…
Sevili Ölü Kocam, beþ ünlü merhum yazarýn, kendilerine özgü renkli kiþilikleri olan karýlarýnýn portrelerinden oluþuyor. Jules Michelet, Robert Louis Stevenson, Marcel Schwob, Jules Renard ve Jack London’ýn hayat arkadaþlarý… Birbirlerini hiç tanýmayan, ama çok sevdikleri yazar eþlerinin ölümleriyle ayný þekilde yüzleþen beþ kadýnýn portresi.
Bu kadýnlarýn hepsi de kendilerini ayný ürkütücü problemle karþý karþýya hissettiler; geride kalan olmanýn zorluðu altýnda, bu büyük adamlarýn günlükleri, elyazmalarý, defterleri ve hatýralarýyla baþ baþa kalmak. Ama onlar, ne kocalarýnýn þöhretinin ardýna saklandýlar ne de sadece kütüphanede duran eserlerinin tozunu almakla yetindiler. Cesur bir kararla, kayýplarýndan konuþmaya karar verdiler.
Kocalarýnýn en yakýnýndaki insan olmuþlardý. Çoðunlukla çalýþmalarýna yardým edip hastabakýcýlarý olmuþlar, sayýkladýklarý günlerde onlarla beraber sabahlayýp son nefeslerine kadar onlarý sevmiþlerdi.
“Jack kendi kendine günde bin kelime yazacaðýna söz vermiþti. Tabii ki ben, onun kaleme aldýðýndan daha hýzlý daktilo yazýyordum. Ama yazdýklarýmý kontrol edip düzetmem de gerekiyordu. Ayný þimdi, bana kalan elyazmalarýný yapmak zorunda olduðum gibi. Saðlýðýndaki gibi sekreteri ve yayýn asistaný olacaðým…”