“Oralarda sýk sýk Türkçe hayaller kurmuþtum, ama burada beni tam kendilerinden saymadýlar. Severlerdi TAM lafýný. TAM buralý. TAM burjuva. TAM VE GERÇEK. GERÇEK Ýstanbullu. GERÇEK yazar, GERÇEK þair. Melezler için, ürpertici sözler... Yabancý olduðumu, akrabalarým unuttuðunda dahi, okumuþlar unutmadýlar.”
“Ya benim için vatan neydi? Ýþ, dil, aile, millet, sosyal rüya? Her biri baþka toprakta. Parmaklarýmla sayýyordum: bir, iki, üç, dört, belki beþ... ‘Bu bölünmüþlük benim þanssýzlýðým’ diyordum. ‘Bu bölünmüþlük, senin gerilimin’ diyordu M. ‘Hayatta bir þeyler yapmak için herkesin gerilime ihtiyacý var.’”
“Edebiyatýn ancak kendi kendisiyle kavga ederek varolabileceði doðruysa eðer, bu iç kavgalarýn en ilginçlerinden birini de Kurabiye Saatinde’de izleyebiliriz: Nebiye’nin sahte toplumsallýktan ve jargondan yakayý sýyýramadýðý için kuramadýðý bireysel anlatýmý, ya da ‘iç ses’i, Vivet Kanetti tersten giderek kuruyor: jargonu jargona, gevezeliði gevezeliðe kýrdýrarak.