Jean-Jacques Rousseau, Thomas Hobbes’ta belirginleþen modern devlet kavramýna saðlam bir temel kazandýrýr: Devleti halktan türetmekle yetinmeyip halkla özdeþleþtirir. Egemen olan halktýr artýk.
Halkýn egemenliðiyle bezenmiþ devlet, özünde demokrasiyi barýndýran ve tam anlamýyla “bir” olan devlettir; ya da halk kavramýnýn yerine ulus kavramýnýn kullanýlmasýyla birlikte “ulus-devlet” diye adlandýrýlan devlettir. Rousseau ile Sieyès’in kuramlaþtýrdýklarý ulus-devlet, Fransýz Devrimi ile tarih sahnesine çýkar. Devrim’in belli bir döneminde Jakobenlerin uyguladýklarý “özgürlüðün despotizmi” ise, ulus-devlete özgü merkezi iktidarýn gidebileceði uç noktalarýn ilk örneðini oluþturur.